I. Sanatçı
Adı: Francis Bacon.
Bugüne değin ressamdan, yontucudan çok, büyük yazarlar vermiş bir ülkeden
geliyor: İrlandadan.
1909 doğumlu. Eşsevici. Astımlı. Esrarkeş. Alkolik. Kumarbaz.
1949daki Hanover Galerydeki ilk büyük sergisinden bu yana, tuttuğu yolda
ilerlemiş, o sergiyle parlayan yıldızı, solmadan bugüne değin gelmiş bir
sanatçı.
II.Akrabalıklar
Her sanatçının, uzak, yakın bir akrabası, bir hısmı, bir yakını vardır, geçmişin
ya da bugünün sanatçıları arasında 1971'de Paristeki retrospektif sergisini
gezerken, Bacon'ın yakın akrabaları arasında, Goya, Munch, Giacometti ve
1905-45 döneminin Picasso'sunu saymıştım. Ama belki bu ressamlardan,
yontuculardan çok, Jean Genet, Beckett ve Dostoyevski gibi yazarlardır onun
hısım akrabaları.
III.Sergi
Şu sıralarda Paris'e Claude Bernard Galerisi'nin üç büyük salonunda, sanatçının
son yıllarda yaptığı resimler sergileniyor. Gördüğü ilgi ve yarattığı
tepkilerle, Paris'in değil tüm Avrupanın son zamanlardaki en önemli sergisi.
Sergide yer alan resimlerin tümü insan resimleri. Kişiler portreler ve Bacon'ın
kendi portreleri. Sergideki resimlerin hemen tümü satılmış. Fiyatları ise, Batı
resminin yaşayan büyük ustalarının, Chagal'ların, Miro'ların, Dubuffet'lerin
fiyatlarına yaklaşık. Bu sanat olayına yalnız plastik sanat dergileri ya da
ciddi yayın organları değil, haftalık haber dergileri, hatta kadın/moda
magazinleri yer veriyorlar.
Yüz yıl kadar önce, bir Uzak Doğulu ressamın (Tçe - tao) resim sanatı için
söylediği fırça, nesneleri kaostan çıkarmaya yarar, sözü sanki Bacon için
söylenmiştir. Bacon'ın fırçaları, nesneleri, yalnız nesneleri değil (çünkü onun
resminde nesneler, tek başlarına değil, fakat kişilerle ilişkili olarak önemli
bir yer tutuyor. Ama kişilerin içinden çıktığı kaosu gizlemeden. Bacon'ın
kişilerini bu tuvallerde kaosları içinde görüyoruz.
Bu ressamın fırçası, kişiyi yaratırken, onun içinde olduğu kaosu (siz ister
seniz trajiği, dramı, yalnızlığı deyin) silmiyor. Tam tersine.
Ama yoktan var etme diye bir şey varsa ve yokun öbür adı Kaos, varın adı Tablo
ise, Tçe-tao haklı.
Bacon'ın resimlerinin büyük bir çoğunluğunun üçlemelerden (tyriptique) oluşması
mı bana bu duyguyu veren? Genellikle dinsel konulu resimlerden oluşur üçlemeler
ve hemen hemen tümü, bilinen bir öykünün betimlenmesidir.
Bacon'ın üçlemelerin de ise, bir anlatım, bir betimleme yok. Bunları
sözcüklere. çevirmek zorunda kalan bir kişinin (ressamın ya da modelin) üç
değişik ruh durumunun yansıtılması diyebilir miyim? Böylesi bir yoruma,
sanatçıdan önce ben gülerdim ruh durumu sözcükleri için değil. Çünkü bazı
resimler ve büyük ressamlar için bu iki sözcüğü çekinmeden kullanabiliriz.
(Örneğin, yalnızlıktan ve acıdan gelen bir başka ressamın, Van Gogh'un resimleri
için)
Eğer, ruh durumu deyimini yakıştıramıyorsam Bacon'ın bu üçlemelerine, bu,
yalnızca ruhla, giderek psikolojiyle değil, yalnızca durumla ve yalnızca
plastik durumla ilgilendiği içindir. Aynı portreyi, bir üçlemede üç ayrı
biçimde çizip boyuyorsa, bu, değişen insan yüzünü, bir tuvalin içine bir defada
oturtamadığı içindir. Dolayısıyla de, karşımızdaki üçlemede gördüğümüz bir
yüzün üç değişik görünümü, yalnız üç değişik görünümü değil, insan yüzünün
sonsuz değişkenliğini dile getiriyor. Bacon imkansızın resmini yapıyor. Ya da
yapmaya çalışıyor.
IX. Acı/Yalnızlık/ Umutsuzluk
Bacon'ın dünyasının anahtar sözcükleri değil, gerçek sözcükler bunlar. O
dünyayı açıklayabilecek, o dünyayı adlandırabilecek sözcükler.
Bacon'ın akrabalarından, yakınlarından söz ederken, Leonardo'nun adını anmadım.
Belki yanıldım. Ressam Leonardo ile değilse de yazar Leonardo ile Bacon
arasında bazı yakınlıkların olması gerek. Bu büyük ustanın şu notu, bana öyle
geliyor ki, Bacon'ı yakından ilgilendirmiştir: figürleri ne, kişilerin
kafasında yer alan düşüncelerin açıklayıcı görünümünü ver.
Leonardo'nun bu kendi kendine verdiği salık, kanımca, Bacon'ın resimlerinde
yüzyıl arsonra gerçeğini buluyor. Bir farkla: Kişilerin kafasındaki
düşüncelerin yerini; burada (Bacon'ın resimlerinde) içinde bulundukları yer
alıyor. Ya da, herkes böylesi yalnızlık, acı ve umutsuzluk içinde olmadığına
göre, bazı kişilerin diyelim.
Ama Bacon, bazı kişileri bilmiyor. O kendi (ve kendisi gibilerin) yalnızlığını,
acısını ve umutsuzluğunu çizip boyuyor. Bu açıdan onun resmini, yalnız resim
olarak ele alamayız. Yalnız, güzel, çirkin, başarılı ya da başarısız resimler
olarak değerlendiremeyiz.
Bu resimlerde, eşseviciliğin, alkolün, uyuşturucuların birleştirici ya da
ayırıcı özelliğini, o çırpınan, o parçalanan, o bunalan, o kendinden başka
tutunacak dal bulamayan, o çıplak ampulün altında yalnızlığını yaşayan, o
geceleri yada sabahları lavabolara kusan, o kendini kapatılmış, ya da daha
korkuncu, boşlukta duyan, o yüzünü (kişiliğini) keşfetmek için el yordamıyla
uğraşan, o merdivenlerden güçsüz bacaklarıyla inen ve o, hep kan ağlayan
insanı, sanatçının kendisini ya da benzerlerini görüyoruz.
Gene, izin verilirse, büyük Leonardo'ya döneceğim: umutsuzu nasıl resmetmeli?
sorusuna şu karşılığı veriyordu: umutsuz, bir bıçakla vuracak kendine.
Giysilerini paramparça edecek. Ve bir eliyle yarasını parçalayacak. Ayakları
ayrık olacak, bacakları bükük. Tüm bedeni yere doğru eğilmiş.
Bir resim tarihçisi değilim, Leonardonun bu umutsuz figürünün var olup
olmadığını, varsa hangi tablosunda ve bu tablonun nerede bulunduğunu
bilmiyorum. Ama bu betimlenen kişiyi, bir süre önce gördüm: Paris'te, Bacon
adlı bir adamın resimlerinin sergilendiği Claude Bernard galerisinde.