19 Kasım 2013

andry tarkovsky -stalker


Onların, bütün planlarının gerçekleşmesini sağla.
Onların, inanmasını sağla.
Ve onların, kendi tutkularına gülmelerini sağla.
Onların tutku diye adlandırdıkları şey,
gerçek bir duygusal enerji değil.
Dış dünyayla ruhları arasındaki çatışma.
En önemlisi, kendilerine inanmalarını sağla.
Onların, çocuklar gibi çaresiz kalmasına izin ver.
Çünkü zayıflık harika bir şeydir.
ve güç hiçbir şey değildir.
Bir insan yeni doğduğunda, zayıf ve esnektir.
Öldüğü zamansa,kaskatı ve duygusuzdur.
Bir ağaç büyürken, körpe ve yumuşaktır.
Ama kuru ve sert hale geldiğinde, ölüp gider.
Sertlik ve güç, ölümün arkadaşlarıdır.
Esneklik ve zayıflık, varoluşun tazeliğinin ifadeleridir.
Kendini sertleştiren hiçbir şey kazanmayı başaramaz.
                                  
 - Beni dinleyin, Profesör. Edinilen ilhamdan bahsetmiştik ya. Farz edelim ki ben, o Oda'ya girdim... Ve Tanrı'nın terk ettiği kasabamıza gerçek bir dahi olarak döndüm. Bir adam ancak acı çektiği için,
şüpheleri olduğu için yazar. Sürekli olarak, kendine ve başkalarına, aslında bir değeri olduğunu kanıtlamak zorundadır. Peki ya bir dahi olduğumu kesin olarak biliyorsam? O zaman neden yazayım ki? Neyi kanıtlamak için? Şunu söyleyebilirim ki varoluş sebebimiz...

- Biraz daha kibar olup,
beni rahat bırakır mısın lütfen? Biraz gözlerimi kapamama izin ver. Bütün gece uyumadım. Komplekslerini de kendine sakla.

 - Her neyse, sahip olduğunuz bütün bu teknoloji, hepsi bütün o maden ocakları, değirmenler...ve onlar, ve bunlar, ve şunlar sadece daha az çalışıp daha çok yemek için tasarlanmış. Protez kol ve bacaklar. Ve insanlık sanat eserleri üretmek için yaratılmıştır. Diğer insan davranışlarının aksine,
bunun içinde bencillik mevcut değildir. Muhteşem illüzyonlar! Mutlak gerçeğin görüntüleri! Beni dinliyor musunuz, Profesör?

- Nasıl bencillik yok diyebilirsin? İnsanlar hala açlıktan ölüyor. Sen aydan mı geldin? Ve onlar, bizim akıllı aristokrasimiz olarak adlandırılıyor. Soyutlama yaparak
düşünmeyi bile başaramıyorsun.

- Şimdi sen bana,
hayatın anlamını mı öğreteceksin? Ve nasıl düşünmem gerektiğini? İşe yaramaz. Profesör olabilirsin, ama cahilsin.
 - Uyanık mısınız?
Hayatımızın anlamı sanatın çıkar gözetmezliği hakkında konuşuyordunuz. Müziği ele alalım örneğin...Gerçek ile bağlantısı diğer şeylere göre çok az. Bağlantısı olsa bile, bu bağlantı mekanik bir yolla kuruluyor, fikirler yoluyla değil. Yalnızca sesle, herhangi bir çağrışımdan yoksun. Ve buna rağmen müzik, mucize gibi yüreğimize işliyor. Armoni haline gelen gürültüye yanıt olarak içimizde yankılanan onu en büyük hazzın kaynağı haline getiren bizi sersemleten ve bir araya getiren ne?Tüm bunlara neden ihtiyaç duyuluyor?

Ve en önemlisi, kim ihtiyaç duyuyor?

"Hiç kimse. Ve hiçbir nedenle" diyebilirsiniz.

Çıkarsızca. Hayır.

Hiç sanmıyorum.

Yine de,
her şeyin biraz anlamı vardır.

Anlam ve nedeni.
 - Deneyler, gerçekler, en yüksek durumun hakikati. Gerçekler diye bir şey yok. Özellikle burada. Tüm bunlar birinin aptalca buluşları.

Hissetmiyor musunuz? Ama sen, elbette bunun kimin buluşu
olduğunu bulmalısın. Ama neden? Bilgin ne işe yarıyor?Bunun yüzünden kim vicdan azabı çekecek? Ben mi? Benim vicdanım yok. Yalnızca sinirlerim var.

Bazı piçler beni eleştirir,
yaralanırım. Diğerleri beni yüceltir,
yine yaralanırım. Yüreğimi ve ruhumu koyarım içine,
hem ruhumu hem yüreğimi telaşla yerler. Pis ruhumu kurtarırım,
onu da yerler. Hepsi çok okumuş. Hepsinin duyusal yoksunluğu var.
Hepsi sürü halinde geziyor, azeteciler, editörler, eleştirmenler, sonu gelmeyen şefler!
Ve hepsi çok, daha çok istiyor! Yazmaktan nefret ediyorsam
ne tür bir yazarım ben? Benim için sabit bir azap,
acı dolu, utandırıcı bir uğraş bir tür hemoroit sıkma ise...
Eskiden birilerinin benim kitaplarım
sayesinde daha iyi olabileceğini düşünürdüm.

Hayır, kimsenin bana ihtiyacı yok!

Ben öldükten iki gün sonra başka birini midelerine
indirmeye başlayacaklar. Onları değiştirmek istedim, ama onlar beni değiştirdi.
Beni kendi imgelerine uygun hale getirdiler.

"Gelecek",
"şimdi"nin yalnızca devamıydı.

Ufkun gerisinde hayal gibi beliren tüm değişimlerle.

Şu an "gelecek" ve "şimdi" aynı şey.

Buna hazırlar mı?

Hiçbir şey bilmek istemiyorlar!
Tek bildikleri
nasıl mideye indirileceği!
 Senin gözlerini seviyorum, sevgili arkadaşım.
Öyle tutkulu ve ışıl ışıllar ki.
Yukarı bir anda bir bakış fırlattığında, Cennetten çıkmış gibi ışıklı,
Bunu baştan başa karşılamak için oradayım.
Ama daha da hayran olduğum şey, Aşağı indirdiğin zaman, gözlerini,
Aşkın yakıcı alevi yakıyor beni. Ve hızla yere indirirken kirpiklerini,
Kasvetli bir ihtiras çağrısı beliriyor
yüzünde.
Sevgilim, dünyamız çok sıkıcı. Bu nedenle, telepati ya da hayaletler, ya da uçan daireler gibi şeyler yok. Dünya kesin kanunlarla yönetiliyor, ve dayanılmaz derecede sıkıcı. Yazık ki, o kanunlar hiç çiğnenmiyor. Kanunları nasıl çiğneyeceklerini bilmiyorlar
....
Ortaçağda yaşamak ilginçti. Her evin kendi ruhu, her kilisenin de kendi Tanrısı vardı.

Bu çok sıkıcı olmalı. Gerçeği aramak. O gizleniyor ve siz de onu aramaya devam ediyorsunuz. Bir yeri kazarsınız - eureka. Çekirdek, protonlardan meydana gelir. Diğerini kazarsınız- harika! ABC üçgeni A, B ve C kenarının toplamına eşittir.

...Benim için durum biraz farklı. Gerçeği ararken, gerçeği keşfedeceğime, onun değiştiğini görüyorum.

...Sürekli, başarıyı ve yenilgiyi düşünerek yazmak imkansız.

...Ne istediğimi ifade etmek için doğru sözcüğü nasıl bilebilirim? İstediğim şeyi, aslında istemediğimi nasıl bilebilirim? Ya da istemediğim şeyi istemediğimi? Bunlar anlaşılması zor şeyler. Onları adlandırdığımız an, güneşte kalan bir deniz anası gibi erir, çözülür, ve anlamları kaybolur. Bilincim,dünyayı kendi tarafına çekmek için vejeteryan olmak istiyor. Ve bilinçaltım bir parça et için çıldırıyor. Peki ben ne istiyorum? Dünya egemenliği mi?

...Biliyorsun, avcı olmak güçlü bir istek gerektirir.

...En uzun yoldan gitmek,en az tehlikeyi göze almaktır.

...Dümdüz gitmek korkutucu, geri dönmek utanç verici. Kendi kendinize bir emir verdiniz. Korku aklınızı başınıza toplamanızı sağlamış.

...Bölge, bir sürü tuzaktan oluşan karmaşık bir sistemdir. Ve hepsi de ölümcüldür.
Burada insanlar olmayınca neler olduğunu bilmiyorum. Ama insanlar burada görünür görünmez her şey hareket etmeye başlıyor. Eski tuzaklar yok olup yerine yenileri geliyor. Güvenli alanlar geçit vermez yerlere dönüşüyor. Artık sizin yolunuz kolay, şimdi umutsuzca bu işe bulaştık. Bölge, budur. Her an yeniden değişebilir. Ama bu da bizim, kendi şartlanmalarımızla yarattığımız bir şeydir.

...Mucizelerin deneyle ilgisi yoktur.

...İnsanlık zerre kadar umurumda değil. Bütün insanlığın içinde,ilgilendiğim tek bir kişi var: Kendim. Gerçekten bir değerim var mı, yoksa diğer insanlar gibi boktan biri miyim?

...Hakikat, tartışmalarla ortaya çıkar.

...İnsanlar içlerindeki duygulardan bahsetmekten hoşlanmaz.

...Bir adam ancak acı çektiği için, şüpheleri olduğu için yazar. Sürekli olarak, kendine ve başkalarına, aslında bir değeri olduğunu kanıtlamak zorundadır.
Peki ya bir dahi olduğumu kesin olarak biliyorsam? O zaman neden yazayım ki?
Neyi kanıtlamak için? Şunu söyleyebilirim ki varoluş sebebimiz..Her neyse, sahip olduğunuz bütün bu teknoloji, hepsi, bütün o maden ocakları, değirmenler, ve onlar, ve bunlar, ve şunlar..sadece daha az çalışıp daha çok yemek için tasarlanmış. Protez kol ve bacaklar. Ve insanlık sanat eserleri üretmek için yaratılmıştır. Diğer insan davranışlarının aksine, bunun içinde bencillik mevcut değildir. Muhteşem illüzyonlar! Mutlak gerçeğin görüntüleri!

.....Ve bir zamanlar,
müthiş büyük bir deprem olmuştu.
Ve güneş, saçlardan örülmüş
tövbe giysisi kadar siyah olmuştu.
Ve ay, tamamen kan kırmızı olmuştu.
Ve gökteki yıldızlar,
tek tek yer yüzüne düştü.
Müthiş bir rüzgarla
sarsılıp sallanan incir ağacı
bütün ham incirlerini dökmüştü.
Ve gökyüzü,
sarılmış bir parşömen gibi ikiye ayrılmıştı.
Ve her ada, ve her dağ,
bulundukları yerden hareket etmişlerdi.
Ve dünyada bulunan krallar
ve büyük adamlar...
ve zenginler, ve varlıklı olanlar...
ve güçlü ve özgür olan her kişi...
kendilerini mağaralara ve dağların
arasındaki kayalık yerlere saklamışlardı.
Ve dönüp dağlara ve kayalara
dediler ki, "Üzerimize düşüp...
bizi şu an tahtta oturan
hükümdarın varlığından kurtarın."
Ve masumların gazabından.
Onun hıncını alma günü
geldiği zaman...
ayakta durmayı başaran
kim olacak?

Ve iki gün sonra, aralarından iki kişi
yaklaşık 60 mil uzaklıktaki bir köye doğru yola çıktılar.
İsmi...
Ve aralarında her konu üzerine gevezelik ediyorlardı.
Ve onlar aralarında tartışıp söyleşirlerken.
O, kendisi suretini gösterdi.
Ve onlarla yürümeye başladı.
Fakat gözleri onu tanımamaları için engellenmişti.
Ve O dedi ki:
"Birbirinize sarf edip durduğunuz bu sözler de ne,
ve neden bu kadar üzgünsünüz?"
Ve aralarından biri, ismi...

... Hayatlarımızın anlamı üzerine konuştuğunuzu duydum. Ve sanatın bencil olmayışı. Örneğin, müziğe bakalım. O gerçekliğe,her şeyden daha az bağlıdır. Ya da bağlıysa bile, fikirlerle değildir, mekaniktir. Basit bir ses. Çağrışımlardan uzak. Ama yine de müzik, bazı mucizeler gibi, yüreğimize ulaşmayı başarır. Bizim içimizdeki, düzenlenmiş seslere tepki veren kısım neresidir? Bunu büyük bir zevk kaynağı haline getiren... Bizi duraksatan ve bir araya gelmemizi sağlayan? Buna neden ihtiyacımız var? Daha önemlisi, kimin için? "Kimse için değil ve sebebi yok" diyebilirsiniz. Bencillik etmeden. Ama, hayır. Ben böyle düşünmüyorum. Sonuç olarak, bence her şeyin bir anlamı var. Anlamı ve sebebi.

...O kadar çok korktu ki yanlış yoldan gitti.
...
İşte yaz geçip gitti.
Hiçbir iz bırakmadan.
Güneş hala ısıtıyor.
Ama artık yetmiyor.
Avucumun içine yerleşen
yumuşacık beş parmak gibi
her şey gerçek olabilir.
Ama artık yetmiyor.
Geriye güzellikler kaldı.
Kötülük zayıfladı.
Dünya şenlikle aydınlandı.
Ama artık yetmiyor.
Hayat her zaman katmanlı.
Endişeli, ve eğlenceli.
Ve ben gerçekten şanslıydım.
Ama artık yetmiyor.
Yapraklar daha sararmadı.
Dallar fırtınayla kırılmadı.
Gün, cam gibi, her şeyi yıkadı.
Ama artık yetmiyor.

...Ama dünyayı yönetmek istemek! Adil bir toplum kurmak! Tanrı'nın yeryüzündeki krallığı! Ama bunlar sadece basit dilekler değiller. Bu ideolojidir, eylemdir, konseptlerdir. Bilinçdışı merhamet, henüz hayata geçmeye hazır değil. Normal, içgüdüsel bir tepki olarak. Başka birisinin insana vermesiyle insan mutlu olamaz ki. Artık açıkça görüyorum ki,sizin planınız insanlığı iyi eylemlerle nefessiz bırakmak. Bana sorarsanız, ben kendim ve sizin için zerre kadar endişeli değilim. İnsanlığın geri kalan kısmı için de. Çünkü bence sen, hiçbir şeyi başaramayacaksın.

...Eğer hayatımı gözden geçirmeye başlarsam, daha kibar olacağımı hiç sanmam. Ayrıca, bunun ne kadar utanç verici bir durum olduğunu görmüyor musunuz?

...Bence insanın şöyle bir prensibi olmalı. Asla geri döndüremeyeceğin hiçbir şey yapma.

...En derin dilek, tamamiyle senin yaradılışınla ilgili bir şey. Özünde olan ve senin
hakkında hiçbir şey bilmediğin bir şey.

...Vicdan, üzüntü gibi şeyler sadece bizim uydurmamızdı.

...Ben senin Oda'na girmeyeceğim. Kendi içimdeki pisliğin başka birinin başına dert olmasını istemiyorum.Seninkine bile. Ben Kirpi gibi boynumu ilmeğe geçirmeyeceğim.Bunun yerine evimde, huzurla, ölene kadar içmeyi tercih ederim. Bölge'ye hep benim gibi insanları getiriyorsan, insanoğlu hakkında hiçbir şey
bilmiyorsun demektir, izci. Ve bir şey daha.Bu mucizenin gerçekten de olduğunu
sen nereden biliyorsun? Burada gerçekten de tüm dileklerin gerçekleştiğini sana kim söyledi? Hayatında, buranın mutlu ettiği tek bir insan bile gördün mü?

-Kirpi mi söylemişti?

Aslına bakarsan, sana Bölge hakkında, Kirpi hakkında, Oda hakkında bunları söyleyen kimdi?

-Kirpi söyledi.

O zaman benim için hiçbir anlamı yok. Buraya gelmenin anlamı nerede?

...Renksiz ve kısır bir hayat yaşamaktansa, acılı bir mutluluk daha iyidir.Belki, daha sonra bütün bunları düşündüm. Ve eğer mutsuzluklarımız olmasaydı, daha iyi durumda olmayacaktık. Daha kötü durumda olacaktık. Çünkü eğer öyle olsaydı, hiç mutlu olmamış olacaktık. Ve hiç umut olmayacaktı.