03 Ocak 2014

alain badiou....türkiye’deki ayaklanmalar ve ötesi.

Ortak sloganlar altında yalnızca bir değil yeni devrimci politikanın pek çok aktörünü (örneğin eğitimli gençlik ve orta sınıf, işçi sınıfı gençliğinin geniş kısmı, işçiler, kadınlar, düşük ücretli çalışanlar, ve daha pek çoğu) bir araya getiren ayaklanma tarihidir, sadece Tunus ve Mısır’da gördüğümüz budur ki mücadelenin sonucu bu ülkelerde hala belirlenmiş değildir. Bu doğrudan isyanın kitlesel bir topluluğa doğru ilerlemesi yeni bir örgütlülükle düzenlenen bir politika olasılığı yaratıyor, sürdürülebilir bir politika, halkın gücüyle poltik fikirlerin paylaşımını kaynaştıran ve böylece ülkenin genel durumunu toptan değiştirebilecek güce ulaşıyor.Biliyorum ki bir kısım Türk arkadaşlarımız bunun tamamen farkındadırlar. Özellikle şu üç şeyi biliyorlar: yanlış bir çelişkiyi göz önünde bulundurmamalı ; hareket ‘Batı Arzusu’ yoluna girmemeli. Şu anda bilinmeyen politik örgütlenme formları yaratarak halk kitleleriyle, işçilerle, küçük işverenle, kadınlarla, çifçilerle, işsizlerle, yabancılarla, ve daha fazlasıyla, kendi arasındaki bağı kurmalıdır.

Örneğin bugün Türkiye’de asıl çelişki muhafazakar İslam diniyle ve düşünce özgürlüğü arasında mıdır? Böyle olduğunu düşünmenin tehlikeli olduğunu biliyoruz, ama her şeyin ötesinde kapitalist Avrupa’da genel kanı bu şekildedir. Tabi ki, mevcut Türk hükümeti baskın dine bağlılığını açıkça beyan ediyor. Bu İslam dini, fakat sonuçta bu bilindik bir olaydır: bugün bile, Almanya Hristiyan demokratlar tarafından yönetiliyor, Amerikan başkanı yeminini İncil üzerine ediyor, Rusya’da başkan Putin sürekli Ortodoks din adamlarını tatmin etmeye çalışıyor, ve İsrail hükümeti Yahudi dinini kullanıyor. Gericiler her yerde ve her zaman dini, popüler kitleleri yanlarına çekmek için kullandılar; bunun özellikle ‘İslam’la ilgisi yok. Ve bu hiçbir şekilde din ve düşünce özgürlüğü arasındaki karşıtlık Türkiye’deki şu anki mevcut muhalefeti bu şekilde görmeye sebep olmamalıdır. Net olarak ortaya konması gereken dinin gerçek politik sorunları gizlemek için kullanılması, kitleler ve Türk kapitalizminin oligarşik yapılanması arasındaki temel çatışmanın gölgede bırakılmasıdır. Deneyimle sabittir ki, din kişisel, özel inanç açısından özgürlük politkalarına uyumlu değildir.Bu hoşgürü eğilimiyledir ki, din ve devlet erkinin karıştırılmaması ve insanların kendi içinde dini inanç ve siyasi kanaatleri arasında ayrım yapmaları, varolan ayaklanmayı tarihi bir başkaldırı niteliğine ve yeni bir politik yol icat etme yoluna sokmalıdır.”— Alain Badiou - Türkiye’deki Ayaklanmalar ve Ötesi.